HARŞİT TARİHİ
Harşit, tarihî açıdan büyük bir önemi haiz olan aynı adı taşıyan vadi içinde kurulmuştur. Bugün Doğankent denilen ilçe merkezi daha önce Haşrid/Harşid (Harşit) adıyla aynı derenin adıyla anılırdı. Sözel kaynaklarda Harşit adı konusunda bazı rivayetler aktarılmaktadır. Bunlardan birine göre Harşit adı, “güneşin en sıcak olduğu yer” anlamına “Hûrşîd”den; bir diğerine göre “diken, çalılık” anlamına “har” ve “taşlık, çakıllık” anlamına “şit” kelimelerinin birleşiminden gelmedir. Bu rivayetlerin kabul edilebilir yanının bulunduğu şüphelidir.
Bilge Umar, Honigmann’dan naklen Harşit çayının Bizans çağındaki adının “Kharşut” olduğunu, menşeini ve anlamını saptayamadığını söyler. Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’na göre Harşit’in doğru ve asıl adı “Haş-rûd” olup, “KAŞ” Türkçe “yüzük-kaşı” gibi “mücevher” ve “ŞÛD” da Farsça’dan geçme/kalma “ırmak, nehir” demektir. Öğretmen Ömer Lütfi Rasim Bey, Harşit adının “Altun Su” manasına “Arhid”den geldiğinin rivayet edildiğini yazar, kelimenin etimolojisinden bahsetmez. Bütün bu yakıştırmalardan hareketle Harşit adının “suya karışan maden cürufundan” veya “güneşin en sıcak olduğu yer” anlamına “Hûrşîd”den geldiği söylenebilir.
Bölge tarihi ile ilgili yapılan çalışmalarda bu kesimdeki tarih Grek/Yunan kolonilileri ile başlatılır, Grekler’in koloni kurmalarından önce bölgede yaşayan halklar yok farz edilir yahut ilkel, barbar, yaban olarak nitelendirilerek önemsiz gösterilir. Bu bilgilerin doğru olmadığı artık bilinmektedir. Doğu Karadeniz bölgesinin tarihi ve coğrafi hinterlandı “Gas/Kas”, “Gud/Gutiler”, Kafkasya’dan “Mosklar, Tibarenler, Marlar, Driller, Kimmerler/İskitler” gibi kavimlerle ilişkili bir özellik göstermektedir. Kimmerler’in MÖ. 8. yüzyılda Grekler’in ilk koloni kurma teşebbüslerini engelledikleri, Miletliler’in ancak MÖ. 7. yüzyılın ortalarına doğru bölgeye yeniden yönelerek nüfuz kurmaya başladıkları bilinir. Giresun’un batı kesiminden itibaren Of’a kadar uzanan sahil kesimi ve bunun 15 ila 75 km. derinliğindeki vadi boylarında büyük bölümü eskiden işletilmiş olan demir yataklarının varlığı bilinmektedir. Bu bilgiler ile yörede bir insan hareketliliği yaşandığı söylenebilir ise de günümüzdeki Harşit’in antik çağda kurulduğuna işaret etmez. Hiçbir ilmî kıstasa tâbi tutulmadan Harşit’le ilgili aktarılan “Harşit’in adı Kürtün-i zîr’dir ve 500 yıl önce Manastır Bükü olarak, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Harşit olarak değişmiş, Hıristiyanlar döneminde çok sayıda manastır faaliyet göstermiş, Türk hâkimiyeti döneminde bir medrese açılmış, Ermeniler, Rumlar ve Türkler bu bölgede çok uzun süre bir arada yaşamışlardır” bilgileri ise muhaldır. 1089 nolu Harşit Nüfus Defteri’nde de nahiyeye bağlı iki yerleşim birimi Manastur ve Manastur Bükü imlâsıyla kaydedilmiştir. Manastır kelimesi, Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî adlı sözlüğünde مناستر şeklinde, manastur kelimesi ise Harşit Nüfus Defteri’nde منصتور şeklinde yazılmıştır. 1843 tarihli yoklama defterinde ise bu kelime hem مناصور/Manasur ve hem de ماناصوبوكى Manasurbükü imlası ile yazılmıştır.
Harşit vadisi, büyük ölçüde başta Çepniler olmak üzere diğer Türkmen boyları tarafından yurt tutulmuş bir bölge idi. 15 Aralık 1361’de Hacı Emir Bey’in Trabzon imparatorunun elinde olan Giresun’a hücum etmiş, aynı yüzyılın ikinci yarısında yukarı Kelkit vadisinde yaşayan Çepniler, kuzeye doğru ilerleyerek Harşit deresi çevresinde ve dereye yakın yerlere yerleşmişler ve kışlaklarını yukarı Harşit’te kurmuşlardır. Bu tarihlerde Kürtün/Harşit çevresi beyi Melik Ahmed, “Bedreme Hisârını” kâfirlerden fethetmiştir.
Harşit vadisinde kışlamakta olan Çepni Türkleri, muhtemelen 1380 yıllarında bugünkü Harşit kasabasının bulunduğu yere inmişlerdi. Buna karşılık Trabzon krallarından III. Alexios, Harşit Çayı çevresinde bulunan Çepniler’in üzerine yürüdü. İmparatorun Harşit vadisinde toplanan Çepniler üzerine bir sefer yapma ihtiyacı duyması, bölgedeki Türkmen faaliyet alanlarının coğrafi yayılımı hakkında önemli bir veri sağlar. İmparator 4 Mart 1380’de burada kuvvetlerini ikiye ayırmış, 600 kişilik bir yaya kuvvetini Bedreme kalesine sevk etmişti. Bedreme’deki 600 kişilik kuvvet Kürtün’e kadar ilerlemiş, Suma kale civarında yağma ve tahribatta bulunmuştu; fakat toparlanan Çepniler, bunları takibe başlayıp peşlerinden Harşit ağzına kadar inmişlerdi. Bu çarpışmalarda Komnenoslar 42, Çepniler ise erkek, kadın ve çocuk olmak üzere 100’ün üzerinde kayıp vermiştir. Bu husus Çepni gruplarının bölgeyi kademe kademe elde etmelerinin başlangıcını oluşturmuştur. 1404’te Katalanlı Clavijo’nun gördüğü Harşit boyundaki köylerin çoğu Türkmen boy ve oymaklarının yurdu idi. Giresun ile Akçaabad arasındaki kıyılar ve Harşıt’in aşağı boyu, komşu yerli Türkmenler ve başta Çepniler’in eline geçmiş olarak Osmanlılar’a katılmıştır. Osmanlı fethinden önce Çepniler’in Harşit vadisinin iki yakasında müstakil bir beylik kurulduğu ileri sürülür. Kürtün ile Torul ve Çanıca/Gümüşhane Bölgesinin Ortodoks Kabasitanlar’dan alınması 1479 yılına rastlar.
Akkoyunlular’ın halefleri Safevîler’in hizmetinde Trabzon bölgesi Çepniler’i vardı. I. Selim’in kardeşleri ile mücadele ettiği sırada vuku bulan “Kızılbaş Fetreti”nde, Trabzon sancağında Çepniler’in yaşadığı bölgelerden biri olan Harşit deresi çevresinde de karışıklıklar olmuş ve bölgedeki köylerde yaşayan halkın bir kısmı XVI. yüzyılın başında olduğu gibi “Kızılbaş ehibbası” olmaları, yani Safeviler’e duydukları yakınlık nedeniyle İran tarafına göç etmişlerdir.
Vadide XV. ve XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde Harşit adında bir köyün varlığı tespit edilir. 1515’te Kürtün kazası sınırları içinde bulunuyordu. 1530 tarihli icmal defterine göre 21 hanelik Harşit köyünün toplam nüfusu 100 kişi dolayında idi. Müsellem statüsünde 10 hane, vergi muafiyetli olarak da 8 hane bulunmaktaydı. Bunların ilavesiyle köyün toplam nüfusu 200’e yaklaşmaktaydı. 1554, 1555-1565 yılları ve 1583 yılları tahrir kayıtlarına göre de Kürtün kazasına bağlı bir nahiye idi. Sözlü kaynaklara göre Harşit nahiyesinin kurulduğu yer şimdiki elektrik santralinin bulunduğu düzlüktür.
1837 tarihli Nüfus Yoklama Defteri’ne göre Harşit nahiyesi Kürtün-i Bâlâ kazasına bağlı idi ve 15 Türk hanesi bulunuyordu. Köyde gayrimüslim nüfusa rastlanmıyordu.
Harşit Nahiyesi ve Köyleri Hanesi
(1837)
Köyün Adı | [Türk] Hane |
Harşit | 15 |
Çatak | 12 |
Doymuş | 37 |
Güdül | 11 |
Hozarak | 11 |
Kanyaş [Güvenlik] | 31 |
Kodila | 26 |
Koz [Kozköy] | 32 |
Kuzan [Söğütağzı] | 34 |
Manastur | 10 |
Manastur Bükü | 35 |
Öz | 32 |
Sadağlı | 9 |
Safter | 13 |
Süme | 33 |
Şadı [Çatalağaç] | 52 |
Tandul [Süttaşı, Kıyıköy, Çöcen] | 71 |
Toplam | 461 |
Tablo 1: 1837’de Harşid Nahiyesi ve Köyleri
Harşit nahiyesindeki en fazla hane Şadı’dadır (%11.28). Bunu Kuzan (%7.37), Süme (%7.15) ve Koz (%6.94) takip eder. Nahiye merkezi Harşit (%3.25), Sadağlı (%1.95) hane sayısı bakımından alt sıralardadır. Hane sayısına göre Harşit nahiyesinin nüfusu yaklaşık 2.300’e tekabül eder.
1843 yılında Harşit nahiyesi, Harşit, Karga, Sadağlı, Kuzan, Manastur, Çatak, Tandul, Manastur Bükü, Kanyaş, Şadı, Doymuş adlı köylerden oluşuyordu. 1849’da Harşit Nahiyesi’nin 13 köyünün tamamı Türk olup toplam 416 haneydi. 1915’te Ermeni Tehciri kararının (24 Nisan 1915) alınmasını takip eden günlerde 11 Ağustos 1915’te hazırlanan bir cetvele göre Harşit Nahiyesi Taşlıca, Sadağlı, Kozköy, Kaynaş, Dandı, Çatak, Doymuş, Törnük, Manastur Bükü, Şadı, Sığırlık, Kuzan, Güdül adlı on üç köyden ibaretti.
Harşit Nahiyesi Türk Nüfusu (1915)
Köyün Adı | Kadın | Erkek | Toplam |
Çatak | 243 | 185 | 428 |
Tandul | 484 | 495 | 979 |
Doymuş | 202 | 227 | 429 |
Güdül | 87 | 95 | 182 |
Kanyaş | 174 | 174 | 348 |
Kozköy | 173 | 160 | 333 |
Kuzan | 242 | 233 | 475 |
Manastur Bükü | 129 | 141 | 270 |
Sadağlı | 51 | 54 | 105 |
Sığırlık | 155 | 155 | 310 |
Şadı | 408 | 379 | 787 |
Taşlıca | 348 | 353 | 701 |
Törnük | 536 | 498 | 1.034 |
Toplam | 3.232 | 3.149 | 6.381 |
Tablo 2: 1915’te Harşid Nüfusu
- Dünya Savaşı, Harşit’in de içinde bulunduğu bölgeyi etkiledi. Yörede Rus kuvvetleri ile Türk kuvvetleri arasında karşılıklı mücadeleler yaşandı. Ruslar’ın Harşit Çayı boyunca bölgeyi işgali Türk ahalinin yeni bir muhaceretine yol açtı. Bu göç kafileler halinde halkın emniyetli kesimlere doğru sevkini gerektirdi. 1917 yılının ilk aylarında Rus ve Türk kuvvetlerinin kesif baskınları devam etti. 37. Tümenin baskınlarından bunalan 123. Rus Tümeni çareyi Harşit ormanlarını yakmakta buldu. Çünkü çevreyi çok iyi bilen yerli halk sık ormanlardan yararlanarak Rusları ağır kayıplara uğratıyorlardı. Türk kuvvetleri özellikle Kuzan ve Kanyaş’ta önemli başarılar kazanıyordu. Ekim 1917 Bolşevik ihtilâli bütün cephelerde Rus birliklerinin dağılmasına yol açtı. Rus kuvvetleri Kasım 1917 sonlarında cephelerden çekilmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Erzincan Mütarekesi (18 Aralık 1917) sonrasında Ruslar’ın cepheden çekilmeleri daha da hızlandı. 12 Şubat 1918’de harekete geçen Türk kuvvetleri Trabzon yönünde harekete geçti. 37. Kafkas Tümeni, yöreyi Ruslar’dan kurtardı. İşgalden sonra muhacir çıkan ahaliden sağ kalabilen köylerine geriye döndü.
Harşit vadisi, maden açısından zengin bir yerdir. Harşit vadisinde bulunan, Gümüşhane gibi iç kesimlerde çıkarılan madenlerin bir sevk iskelesi olması nedeniyle Tirebolu önemli bir liman-şehir olarak işlevini sürdürmüştür. Nitekim Gümüşhane’de bulunan mühendis Cornor, Torul üzerinden Harşit Vadisi’ni takiben o havalideki madenleri araştırarak Tirebolu’ya geleceğini bildirmiş, yollarda kolaylık gösterilmesi için vilayet mümessilinden belge isteğinde bulunmuştu (1920).
Harşıtlılar, Millî Mücadelenin yanında yer almışlardı. Bunun bir göstergesi olarak nahiye merkezindeki Yakuboğlu Mustafa Ağa’nın evinde açılan ilkokula Giresun Mutasarrıflığı İdare Meclisi, 4 Ocak 1921’de “Mustafa Kemal Paşa Mektebi” adını vermişlerdi. Mustafa Kemal Paşa, adının okula verilmesini büyük bir şükran ve memnuniyetle karşılamıştı.
20 Ekim 1921’de Ankara’da yapılan Anlaşma (Ankara İtilâfnamesi) Fransa’ya Harşit vadisinde maden, krom ile gümüş ocakları imtiyazlarını veriyor, buna karşılık Fransa’nın Kilikya’yı terk etmesi kararlaştırılıyordu. Ancak, Fransız mühendisler çıkarılacak madeni taşıyacak bir yol olmadığı için bu işten vazgeçmişlerdi.
Harşit’i iktisadî yönden geliştirecek bir projelerden birisi “Harşit Vadisi Demiryolu Hattı” inşası olacaktı. Planlaması Osmanlı dönemine kadar uzanan bu proje ile ilgili güzergâh tartışmaları günümüzde de devam etmektedir.
İdarî yapılanmaya gelince; Harşit nahiyesi, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde bazen Tirebolu’ya, bazen de Torul’a bağlanmıştır. Nahiyenin Tirebolu’ya bağlanması, bunun halk tarafından istenilmesi tamamen iktisadî şartların bir neticesidir. Harşit nahiyesi o dönemde Tirebolu’ya yedi-sekiz saatlik, Torul kazasına ise on-onbeş saatlik mesafede bulunmaktaydı. Harşıtlılar, yılın dokuz ayını Tirebolu’da geçirmekte, vergilerini de Tirebolu’da ödemekteydiler. Nahiyenin 1915 yılında Torul kazasından ayrılarak Tirebolu’ya bağlanmak istenmesine dair Harşit belediye reisi Hasan Ağa’nın bir telgrafı, Vilayet Meclisi üyelerinden Salih Efendi’nin verdiği önerge bulunmaktadır. Harşit nahiyesinin Tirebolu’ya bağlanması konusunda 2 Nisan 1332 (15 Nisan 1916) tarihinde padişah buyruğu, nahiyenin Tirebolu’ya bağlandığına dair Dâhiliye Nezâreti’nin bir yazısı bulunmaktadır. Harşit nahiyesi, 1922 yılında bu defa Torul’a bağlanmıştır. Son olarak Tirebolu’ya bağlı iken 25 Mayıs 1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 3644 sayılı kanunla ilçe merkezi haline getirilmiştir. 10 Temmuz 1964 tarih ve 11750 sayılı Resmi Gazete’de 3 Mayıs 1964’te temeli atılan Türk-İşveç ortak yapımı HES’den dolayı nahiye adının Doğankent olarak değiştirildiği ilân edildi.
(Tarihçi – Yazar Ayhan YÜKSEL- Doç. Dr. Sezai BALCI, Harşit Nahiyesi Nüfus
Defteri 1251/1835)